8. Soru
Müddessir suresi 31. ayette ve Fatır suresi 8. ayette geçen “Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini de doğru yola getirir.” sözü ne anlama gelmektedir?
Allah dilediğini şaşırtıyorsa, bu şaşırtılmış olanlar neden cehennemde cezalandırılırlar?
Allah dilediğini doğru yola getiriyorsa, doğru yola gelenler neden cennet ile ödüllendirilirler?
Kimin şaşırıp kimin doğru yola geleceğine Allah karar veriyorsa, imtihan bunun neresinde ve hesap günü nedendir?

Cevap
Allah'ın dilediğini şaşırtması, dilediğini de doğru yola getirmesinin hikmeti ne ?
Neden Allah, Kur’an’da bunu sürekli bize hatırlatıyor?
Kalplerin ancak ve ancak, Allah’ın elinde oluşunun, Allah’ın kalpleri dilediği gibi evirip çevirmesinin sebebi şu:
“Kimsenin dalâleti ya da hidayeti, bir başka kulun elinde değildir.”
Yani, Peygamber bile olsa, bir dua ettim ve oğlumu cehennemden kurtardım, demek mümkün olmuyor. Şefaat bile, Allah’ın iznine bağlı. Hz. Nuh bile olsan, oğlunu gemiye bindiremeyebiliyorsun, Hz. İbrahim bile olsan babanın bağışlanmasına faydan olmayabilir, Hz. Peygamber bile olsan müşrik akrabaları afvetmek senin elinde değildir.
Neden? Çünkü, kalpler ancak ve ancak, Allah’ın elindedir. “Allah’ın dilediğini sapkınlık içinde bırakıp, dilediğini de doğruya iletir.” oluşunun sebebi, işte kulların kaderini, bir başka kulun (peygamber bile olsa) eline bırakmamak ve kulları ilahlaştırmamak içindir.
Sıkıcı olmadan, çok da uzatmadan, en sade haliyle verilecek olan cevap şudur:
• Allah’ın “hidayeti veya dalaleti dilediğine verdiğine” dair bu ve buna benzer ayetler, mutlak kudret vurgusudur, kibirli günahkârın bahanesini kesmek içindir.
• Hidayet ve dalâlet, kulun kendi tercihinin Allah tarafından yaratılmasıdır. Bkz. Bakara 26, Bakara 7, Ankebût 69
• Dalâlete düşen kendi seçimleri nedeniyle cezalandırılır. Bkz. Saf Suresi - 5
• Hidayete eren kendi isteği ve çabası nedeniyle ödüllendirilir. Bkz. En‘âm 125
• İmtihan, kulun neyi isteyip seçtiği ile ilgilidir. Bkz. Beled 10, Kehf 29
Kimin hidayete ereceğine ya da sapacağına Allah değil, biz karar veriyoruz. Allah ise bizim kararımızı gerçekleştiriyor.
Bu nedenle kimse hidayet veya dalâlet konusunda zorlanmış değildir. Bu yüzden hesap günü diye bir şey var.
İnsanın kendi seçtiği yolun sonuçlarıyla yüzleşmesi için hesap günü vardır.
Hesap günü, ilahi adaletin bir gereğidir. Eğer, hesap günü olmasaydı, iyiliği seçenlere haksızlık olur, kötülüğü seçenlerin de yanına kar kalırdı ve bu kesinlikle Allah’ın adaletine sığmazdı.
Tekrar etmek gerekirse, kimin şaşırıp, kimin doğru yola geleceğine Allah değil, kulun kendisi karar verir.
Bu seçimde, peygamberlerin bile yakınlarına faydası olamadığını bize defalarca göstererek, üçüncü şahısların hidayet ya da dalâlete bir müdahalesi olamayacağının iyice anlaşılması için de Müddessir suresi 31. ayette ve Fatır suresi 8. ayette geçtiği gibi şaşırtanın da doğru yola getirenin de sadece kendisi olduğunu bize bildirmiştir.
Bu şekilde, kendi kurtuluşu için, insan; kendi seçimlerini yapar.
Allah’tan başka müracaat kapısı olmadığını bilir.
Şefaatin bile Allah’ın izniyle olduğunu bilir.
Aksi taktirde, herkes ahiretini kurtaracak birisini bulup, bu dünyada yan gelip yatmayı tercih ederdi.
Değil mi?
Dalâlete düşürme, yolunu şaşırmasına yol açma, sapkınlığına sebep olma gücü; Allah’tan başkalarının elinde olsaydı; bu insanlar, sevmediği düşmanlarının ayağını (belki de anlık bir öfkeyle bile) kaydırabilirdi. Ya da bu işi meslek haline getirenler olabilirdi.
İşte tüm bunlar sebebiyle, Allah-u Teala, bu tasarrufu sadece kendi elinde tutarak, kulun seçimlerinde tek başına olacağını bize apaçık ve defalarca, ayetlerinde tekrar eder.