5. Soru
Alâk suresi 14. ayette Ebu Cehil hakkında “o, Allah’ın gördüğünü bilmiyor mu?” yazmaktadır.
Ancak Alâk suresi Kur’an-ı Kerim’in ilk suresi olduğu için; daha Hz.Muhammed’e insanlara Allah’ın varlığını tebliğ etmesi emredilmemiştir.
İslamı insanlara tebliğ etmesi, ancak peygamberliğinin 4. yılında emredilmiştir.
Ebu Cehil, Allah’ın varlığını ve yaptıklarını gördüğünü nereden bilebilir?

Cevap
Yine kısa cevabı en baştan verelim:
1. Mekkeliler (Ebû Cehil dahil) Allah’a inanıyordu.
2. Sorunları, Allah’ın varlığı değil; ortak koşmalarıydı.
3. Alâk 14, onların mevcut inançları üzerine söylenen bir uyarıdır.
4. “Tebliğ başlamamıştı” iddiası doğru değildir; tebliğ peygamberlikle birlikte başlamıştır.
5. Âyet, “Allah’ın seni gördüğünü biliyorsun; buna rağmen nasıl böyle davranırsın?” anlamındaki bir sitem ve ikazdır.
Yani, Ebû Cehil Allah’ın varlığını ve her şeyi gördüğünü zaten biliyordu.
Müşrikler Allah’ı reddetmiyor, sadece O’na ortak koşuyorlardı.
Alâk 14. âyet, Ebû Cehil’in kendi kabul ettiği inançla çeliştiğini vurgular.
Ayrıca Alâk sûresinin ilk 5 âyeti ilk vahiydir. 9–19. âyetler ilk vahiyden bir süre sonra inmiştir. Yani kronolojik olarak devam ayetleri değil, ayrı bir iniş zamanında inen ayetlerdir.
Dileyen gerekçeli kararı aşağıda okumaya devam edebilir:
Önce temel yanlış anlamayı düzeltelim: “Alâk sûresi ilk inen sûredir, bu yüzden insanlar Allah’ı bilmiyordu ve Allah’ın varlığı onlara henüz tebliğ edilmemişti” şeklindeki varsayım tarihsel olarak doğru değildir.
Çünkü:
1. Mekkeliler zaten Allah’a inanıyordu
Ehl-i Sünnet kaynaklarına göre, Mekke müşrikleri:
• Allah’ın varlığına,
• Allah’ın yaratıcı olduğuna,
• Gökleri ve yeri yarattığına,
• Rızık verdiğine
inanıyorlardı.
Buna Kur’an’dan çok sayıda delil vardır:
“Onlara gökleri ve yeri kim yarattı diye sorsan mutlaka ‘Allah’ derler.” (Lokman 25)
Ebû Cehil dahil tüm Kureyş müşrikleri:
• Allah’ın varlığını,
• O’nun her şeyi bildiğini,
• Her şeyi gördüğünü
kabul ediyordu.
Onların problemi Allah’ın tek ilâh olduğunu reddetmeleri, yani şirk koşmalarıydı, ateizm değil.
Dolayısıyla “Allah görüyor mu?” sorusu onlar için yabancı bir kavram değildi.
2. Alâk sûresi 14. âyetteki soru: “Allah’ın gördüğünü bilmiyor mu?”
Bu soru, yeni bir tebliğ yapılmadığı için değil, müşriklerin zaten sahip olduğu inanç üzerinden gelen bir ikaz niteliğindedir.
Ehl-i Sünnet tefsirleri (Taberî, Kurtubî, İbn Kesîr) der ki:
“Bu soru, Allah’ın her şeyi bildiğini kabul eden ama buna rağmen isyan eden müşriğin çelişkisini ortaya koymaktadır.” Yani:
• Ebû Cehil Allah’ı biliyordu,
• Allah’ın her şeyi gördüğünü kabul ediyordu,
• Buna rağmen Rasûlullah’ı engelleyerek inandığını söylediği Allah’a karşı geliyordu.
Âyet bu çelişkiyi yüzüne vurmaktadır.
3. “Tebliğ 4. yılda başladı” iddiası yanlış anlaşılmış bir bilgidir
Bu bilgi halk arasında sıkça tekrar edilir fakat teknik olarak doğru değildir.
Gerçek nedir?
• İlk vahiy ile birlikte peygamberlik başlamıştır.
• Tebliğ üç aşamada ilerlemiştir:
I. Gizli davet (3 yıl): Yakın çevreye tebliğ.
II. Açık davet (3 yıl): Mekke halkına tebliğ.
III. Umumi davet: Tüm insanlığa tebliğ.
Dolayısıyla “Hz. Peygamber henüz hiçbir tebliğ yapmıyordu” demek doğru değildir.
Ebû Cehil’in düşmanlığı da zaten bu ilk tebliğlerden sonra başlamıştır.
Nitekim tüm tefsirler der ki:
Alâk sûresi 9–19. âyetleri, Rasûlullah Kâbe’de namaz kılarken Ebû Cehil’in onu engellemeye çalışması üzerine inmiştir. Bu da olayın peygamberlik sonrası cereyan ettiğini gösterir.
4. Ebû Cehil’in Allah inancına dair klasik kaynaklardan alıntılar:
İbn Kesîr:
“Kureyş müşrikleri, Allah’ın yaratan ve yöneten tek ilah olduğunu bilirlerdi, fakat ibadette Ona ortak koşarlardı.”
Kurtubî:
“Allah’ın gördüğünü bilmiyor mu? ifadesi, onun kendi itiraf ettiği hakikate rağmen isyan etmesinin reddidir.”
Taberî:
“Bu soru, Ebû Cehil gibi Allah’ı bilen kimselerin Allah’ın görmesinden habersiz olamayacağını bildirmek içindir.”